Lastikli Minare

Lastikli Minare

Köylüler her bulduğu fırsatta aynı sıkıntıyı dile getiriyordu. Köylerine çok güzel bir cami yapıldığını ama eksik olduğunu söyleyip, eksikliğin giderilmesi için defalarca karar alıp plan yapıyorlardı.

Bunun için Almanya'dan emekli olan kendi köylüleri Hüseyin Dayıdan yardım istemeye karar verdiler. Ertesi gün ilçenin yolunu tuttular.
Köyün bu iş için koşturanların başında olan Dallı Ömer sabırsızlıkla konuşmaya başladı:
-Hüseyin Dayı! Biliyorsun ki köyde güzel bir camimiz var. Her köyde bir minare var ama biz de yok.
Hüseyin Dayı bunun sıkıntısını çeker bir tavırla:
-Evet, doğru söylüyorsunuz.
Bunu fırsat bilen Dallı Ömer isteğini söyleyiverdi:
-Biz de bunun için sana geldik.
-Üzerime düşen bir şey varsa yaparım.
-Minareyi senin yaptırmanı istiyoruz.
Hüseyin Dayı biraz düşündü. Sonrasında gözlerinin içi güldü:
-Sizin karşılayamadığınız kısmını ben karşılayabilirim.
-Hepsini sizin yaptırmanızı istiyoruz. Köyde bir eseriniz olsun.
-Ama hepsini karşılamada zorlanırım.
-Zorlanmazsınız. Nasıl olsa işçilik parası vermeyeceğiz. Köylüler sırayla çalışırız. Yeter ki minaremiz olsun.
Hüseyin Dayı:
-Peki o zaman, dedi.
Köylüler sevinçle köye döndüler.

***

Bir minare ustası bulunarak köye getirildi. Minare ustası bulmak öyle kolay değildi elbette. Çünkü ayrıcalıklı bir iş: hesap kitap ister, bir de tecrübe
Kısa bir zaman sonra minarenin yapımına başlandı.
Köylüler sırasıyla minare ustasına baktılar. İaşesini temin edip yemeğini verdiler.
Usta güngörmüş insandı. Tecrübe ve yeteneği bir araya gelince namlı bir minare ustası olup çıkmıştı. Bu namından köylülerin birçoğunun haberi olmadığı için bu konuda bilgisiz durumdaydı.

Usta, şen şakrak ve muziplikte üstüne olmayan bir yapıya sahipti. Çalışmaya gelenlerin hepsi onun konuşmalarıyla neşelenir, güzel vakit geçirirdi. Herkesle şakalaşır, herkese güler yüz gösterirdi. Bu sebeple köylülerin ilgisini ve sevgisini kazanmıştı.
Çocukla çocuk, büyükle büyük olmasını bilirdi.
Hele çocuklar onu bir ayrı severlerdi. Çocuklarla şakalaşır, çalışırken onlara bilmeceler sorar, birlikte sözlü bulmacalar çözerdi. Ayrıca çocukların sorduğu soruları defalarca söylemiş olsa da, üşenmeden cevap verir, onların gönüllerini alırdı.

Çalıştığı süre içerisinde Cuma günleri camideki çocuklara şeker dağıtması ayrı bir özelliğiydi. Belki de bu sebeple çalışan kadar da çocuklar gelirdi. Çocuklar caminin avlusunu, çocuk bahçesine çeviriyorlardı. onların oyunları, gürültüleri ustanın çalışmasını hızlandırıyordu. Çocuklarla olan bu yakınlığı onarla bazı şeyleri öğretmesini de sağlıyordu. Israrla selam vermeleri gerektiğini öğütlüyordu. Bunu öğrenen çocuklar, büyüklerinin dediği gibi selamün aleyküm diye selam vermeye başlamışlardı.
Bundan rahatsız olanlar da vardı. onlara göre çocuklara yüz verilmemeliydi. Çocukla nohut kavrulmazdı. onlara bağırıp azarlamak en güzeliydi. Böyle düşünenlerden biri de minarenin yapımı sırasında oradan hiç ayrılmayan, her yerde olduğu gibi, her şeye karışan ve her şeyden anlayan bir Rıfat'tı. Bilgiç Rıfat.

Usta, bunun farkına varınca, onun gibi davranmaktan geri duramıyordu. Belki de davranışlarıyla ustayı buna mecbur ediyordu.
Bilgiç Rıfat, durmadan minarenin yapımı ile ilgili sorular sorup duruyordu. Bazen o kadar ileri gidiyordu ki, çalışmayı bile engelliyordu.
Bir gün Usta, çok kullanmaktan dolayı parçalanmaya başlayan el arabasının yırtılmış dolgu tekerini keserle düzeltti.
Bilgiç Rıfat çok dikkatli bir şekilde ustayı takip etti. Keser ile parçalanan küçük lastik parçaları kumla birlikte harcın içine karıştı. Bundan işkillenen Bilgiç Rıfat, ustaya durmadan sorular soruyordu:
-Bak usta! Bu lastikler minareye zarar vermesin.
Usta, Bilgiç Rıfat'a cevap vermek istemedi. Zor durumda kaldığı için sadece:
-Bir şey olmaz, diyerek geçiştirdi.
Bilgiç Rıfat ustanın bu tavrından iyice şüphelendi. Günlerce bunun üzerinde yorum yaptı. Bu konuda ustadan gerçeği öğrenmeye çalıştı.
Artık minare yükselmeye başlamıştı. Bir gün Bilgiç Rıfat, yine minaredeki ustanın yanına çıktı. Yarıyı geçmiş olan minarenin tepesinde, rüzgârın etkisiyle minarenin hafifçe sallandığını hissetti.
Çok önemli bir şey bulduğu düşüncesiyle ustaya döndü:
-Minare sallanıyor mu? dedi.
Usta, tam fırsatını bulduğunu düşündü. Artık Bilgiç Rıfat'ı tanımıştı: durmayacak tekrar tekrar soracaktı. Usta kafasında kurduğu plan gereği, Bilgiç Rıfat'ın iyice ikirciklenmesi için duymazlıktan geldi ve hiç cevap vermedi.
Bilgiç Rıfat tekrar sordu. Usta, Bilgiç Rıfat'ın kulağına eğildi ve fısıldayarak:
-Bu anlattıklarımı sakın kimse duymasın, tamam mı? dedi.
Bilgiç Rıfat kendinden emin bir şekilde cevapladı:
-Elbette, hiç kimse duymayacak.
-Dinle o zaman. Geçen gün el arabasının lastiği kuma karışmıştı ya: işte o lastikler minareyi esnetiyor, onun için sallanıyor.
Bilgiç Rıfat duyduklarına inanamadı. Sanki çok büyük bir şok yaşıyordu. İçinden �ben tahmin etmiştim zaten� dedi. Ve ekledi:
-Evet.
-Bak yine söylüyorum: Aramızda kalsın, kimse duymasın ha!
-Yıkılır mı? dedi, telaşlı bir ses tonuyla.
Usta kendinden emin bir şekilde:
-Yok yıkılmaz. Ama duyulursa insanlar şüphelenir, onun için kimsenin duymaması gerekir. Bir kez daha söylüyorum: şimdilik bir şey olmaz, uzun zaman sonra yıkılabilir. O zaman gelir ücretsiz yaparım.
Bilgiç Rıfat minareden apar topar indi. Kafasından onlarca düşünce akıp gitti. Ne kadar akıllı olduğunu düşündü. �Zaten anlamıştım. O zaman sormuştum ama beni dinleyen kim�� Duyduklarını hiç zaman geçirmeden anlatmalıydı. Köylünün bunu bilmesi gerekiyordu. Kendisinin ne kadar akıllı olduğunu herkes görmeliydi�
Bilgiç Rıfat minareden inerken usta kahkahalarına zor engel oldu. Bilgiç Rıfat'ın çocukların bile inanmayacağı bu sözleri, herkese anlatacağından adı gibi emindi.
Tahmin ettiği gibi köylülerin duyması fazla zaman almadı. Bilgiç Rıfat'a benzeyen biri, soluğu minarede aldı.
Kızgın bir yüz ifadesiyle ustaya:
-Usta! Yol yakınken yık, yeniden yap. Ücretin neyse öderiz, dedi.
Usta şaştı kaldı. Bilgiç Rıfat gibi birinin daha çıkacağı, hiç düşündüğü bir şey değildi.
Ama iş ciddileşmiş, şakadan söylediği sözler başına nerdeyse iş çıkartıyordu.
Hemen aşağı indi. Çalışanları da çağırdı. orada bulunan köylülere kısa bir konuşma yaptı:
-Arkadaşlar! O küçük lastik parçalarıyla minare sallanmaz. Normalde minare zaten sallanır. Ben sadece şaka yaptım�
Aslında Bilgiç Rıfat'ın konuşmasına inanma temayülünde olanlardan birçoğu, düşüncelerinden anında çark ederek Bilgiç Rıfat'ın saflığından dem vurarak günlerce güldüler.
Bilgiç Rıfat oradan büyük bir kızgınlıkla ayrıldı. Uzun bir süre minare çalışanlarının yanına gelmedi.
onun gelmemesi, daha çok çocukların işine yaradı. Minare yapımı sırasında gönüllerince eğlenip oynadılar. onlar da çocuklarına minarenin nasıl yapıldığını, unutulamaz tatlı bir anı olarak anlatacaklardı.
Bilgiç Rıfat, işin aslını ve doğrusunu öğrenmeden konuşmanın nelere mal olduğunu, başına neler getirdiğini iyice kavramış oldu. Kendi kendine, daha ölçülü davranacağına dair söz verdi.
Hikayeler
  • Lastikli Minare
Top